DJ_ONUR
KOKU
Şehre uzun süredir kimsenin nereden geldiğini ve neden kaynaklandığını bilemediği ağır bir koku yayılmaya başlamıştı. Önce burunlara çekilen bu koku daha sonra beyinleri uyuşturdu. İnsanlık var olduğundan beri bütün leş kokuları toplanıp şehrin üstüne üfürülüyor gibiydi. Bu koku diğer bütün kokuları imha etmişti. Şehir her geçen gün daha da korkunç kokmaya başlayınca bu kokuyu duyumsayanlar kafasını duvarlara vuruyor, çığlıklar atıp bütün kıyafetlerini parçalıyordu. Şehir bir balon gibi şişmiş, patlamak için son üflemeyi bekliyor gibiydi. Herkes evine çekilmiş, pencereler bir daha açılmamak üzere kapanmıştı. İnsanlar sokağa sadece işe gitmek için çıkıyor, sokaktaki kokuyu soluyanların bütün bedenleri kokmaya ve çürümeye başlıyordu. Zamanla nefesler aynı şekilde kokuverince, kimin ağız kokusunun daha kötü olduğu anlaşılmaz bir hal aldı. Şehirde konuşmalar yasaklandı. Şehirdeki insanlar sağır ve dilsizler gibi el kol hareketleriyle anlaşmaya çalışıyor, haber bültenleri alt yazılı olarak veriliyordu. Bu kokuyu soluyan çocuklar şehri dayanılmaz bir çığlığa boğuyor ve alınan önlemlerin hiçbiri çocukların ağlamalarına engel olamıyordu. Bu kokuyu henüz solumamış hamile kadınlar karantinaya alındı. Doğurdukları çocuklar şehirle tüm ilişkilerin kesildiği özel bir yerde büyütülmeye başlandı.
Eller, sevgililerin, çocukların, anne-babaların avuçlarını bırakıp burunları kapamaya başladığından, bütün dokunuşların, okşamaların, sevişmelerin nesli tükenmeyle yüz yüze kaldı. Bu da yetmeyince devlet yetkilileri tarafından acilen oksijen tüpleri taşınması aksi durumda herkesin yaşamını yitirebileceği belirtildi. En çok oksijen tüpü olan yaşamda en fazla nefes soluyacak olan demekti. O güne kadar yapılan bütün birikimler nefes almanın tek seçeneği olan oksijen tüpüne yatırıldı. Herkes sırtında taşıdıkları oksijen tüpleriyle çürükler içinde iki büklüm yaşamaya başladı. Yalnızca çocuklar ve yaşlılar bu tüpleri taşıyamadıkları için evlerde solunuma bağlanıp, yaşamları devam ettirildi ama birçoğu bu yapay solunuma dayanamayıp öldü. Okullar, parklar ve bahçeler uzun süre göremediği sevgilisinin yüzünü sesini gülüşünü unutan sevdalı gibi çocuk seslerini çoktan unutmuş, çaresizce bekliyorlardı. Bu bekleme, yüzlerindeki çizgileri-çatlakları çoğaltmış, ellerindeki damarları sertleştirip yapraksız dallara dönüştürmüş, bir yerlere tutunarak yürüyüp her an yıkılmayı bekleyen ama yollara-uzaklara bakmaktan vazgeçmeyen yaşlılara benzetmişti onları.
Yol kenarlarında, bahçelerde, parklarda bulunan ağaçların yaprakları griye dönüştü. Çiçekler kokulu nefeslerini üflemekten yorulunca yerlere yığıldılar. Sokaklar cesetlerle dolup taştı. Soluk almayı sürdürenler, ölenlerin ardından oksijen tüplerini yağmalamaya başladı, bu kargaşa sırasında da birçok kişi yaşamını yitirdi. Çıkan olaylardan sonra çok acil durumlar dışında sokağa çıkma yasağı ilan edilince, şehir ahalisi akvaryumu andıran evlerinin dışarıya açılan penceresine alınlarını dayayıp umutsuzca beklemeye koyuldu. Evlere dağıtılan oksijen tüpleri yetersiz kalınca soluk almayı sürdürebilmek için birçok evde insanlar yakınlarını öldürdü. Böyle yaşamaya daha fazla dayanamayanlar ise soluk almaktan vazgeçip, intihar etti, daha fazla parası olanlar ise şehri terk etti?
Bu kokunun sebebini araştırmak üzere birçok yerden bilim adamları gönderildi. Kokunun ne kadar şiddetli olduğunu ölçmek mümkün olmadığından, bilim adamları kokunun insanlar üzerinde bıraktığı fiziksel tahribatı incelemeye başladılar. Vücutlarda oluşan yaralardan örnekler alınarak incelemeler yapıldı. Yapılan incelemeler sonunda o güne kadar bilinmeyen bir virüs çeşidine rastlandı. Bu virüsün çok karışık atıkların bulunduğu yerlerde çoğaldığı gözlendi. Ama şehirdeki kokuya bu virüsün sebep olup olmadığı anlaşılamadı. Kokunun nereden geldiği, neden kaynaklandığı, bulaşıcı olup olmadığı konusunda, herhangi bir sonuç elde edilemedi. Araştırmalar esnasında birçok bilim adamı yaşamını yitirdi. Geriye kalanlar, olanlara bir anlam veremediğinden ümitsizliğe kapıldı. Yapılan tüm araştırmalara son verildi. Araştırmacılar zihinlerinde bir daha kapanmayacak yaralarla ülkelerine geri döndü?
Evlerde aynı günün kokusunu taşıyan takvim yaprakları asılı kalmıştı. Kokunun şehre yayılmaya başlamasından bu yana ne kadar zaman geçtiğinin kimse farkında bile değildi. Herkes tanrının kendilerine verdiği bu belanın sebebini düşünüyordu. Şehirde gün ve gece eksilmelerle karşılanıyor, her günün sonunda geceye dualar ediliyor, günün farklı doğması bekleniyordu?
Sabah bütün şehir büyük bir gürültüyle solumaya başladı günü. Herkes aynı soluk tadıyla pencerenin kenarına koşmuş, büyük bir şaşkınlıkla olanlara bakıyor ve gözlerine inanamıyordu. Bütün bu olanların gerçek mi hayal mi olduğunu kimse kestiremiyordu. Herkes bu felaketten sonra olabilecek bütün tuhaflıklara inanıyor, yinede şaşkın şaşkın etrafına bakınıyordu. Her taraf oksijen tüpüne bağlanmış polisler ve panzerle doluydu. Birkaç polis Teslim olun bu yaptığınız yasadışı bir eylemdir. Teslim olmamanız halinde üzerinize ateş açılacaktır diye yazan büyük bir pankartı taşıyordu. Eylemciler bu uyarıyı dikkate almadan pisliklerini içime atma diye sloganlar atıp yürüyüşlerine devam ediyorlardı. Her adım attıklarında bütün şehir sallanıyor, demir ayaklarının sesleri kulakları zonklatıyordu. Herkes şaşkınlık içinde şehirde bu kadar çok çöp tenekesi olduğunu ilk defa fark ediyordu.
Bütün gün çöp tenekeleri eylemlerine devam etti. Bütün şehir olacakları merakla beklemeye başladı. Ertesi sabah çöp tenekelerinin üzerine ateşler açıldı, panzerlerle ezilmeye çalışıldıysa da bütün bu yapılanlar hiçbir işe yaramadı, bütün müdahaleler geri püskürtüldü. Çatışmalar bir ay boyunca böyle devam etti. Bütün müdahale yöntemleri tükenince son çare olarak çöp tenekeleriyle görüşme kararı alındı. Görüşmeye şehrin en üst düzeydeki görevlileri katılacak ve sorunun ne olduğu ve çözümleri tartışılacaktı.
Ertesi gün toplantı yeri belirlendi. Çöp tenekelerinin başkanı, iki yardımcısı ve üst düzey görevliler bir araya geldi. Üst düzey görevliler oksijene bağlı olduklarından yazılı olarak soru ve cevaplarını sunacaklardı. Önce çöp kutularının neden şehre bu kokuyu yaydıkları ve buda yetmezmiş gibi neden ayaklandıkları ve ne istedikleri soruldu. Çöp kutularının başkanı derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya başladı:
Öncelikle bu kokuları biz değil siz yaydınız. Bütün atıklarınızı içimize doldurup boşaltma zahmetinde bulunmadınız. Yanı başınızdakiler açlıktan ölürken her gördüğünüz şeyi açgözlülükle alıp tüketmeden içimize doldurdunuz. Bütün vücudumuz paslanmaya ve çürümeye başladı, sıcak günlerde yanımızdan geçerken buna nasıl çare bulabilirim diye düşünmek yerine burnunuzu kapatıp, iğrenç bakışlar fırlattınız üzerimize? Aslında şehri asıl kokuya salan sorunlar bunlar da değil. Asıl sorunu öldürdüğünüz insanları gece yarıları ve son zamanlarda güpegündüz içimize atıp kaçmanız oluşturdu. En son çare olarak ta bir araya gelip, bu kadar kirliliği kaldırmamaya suçunuza ortak olmamaya karar verdik. Öldürdüğünüz insanların ne kadar kötü koktuğunu anlamanız için içimizdeki kokuları bütün gücümüzle şehre üfledik. Bunun sonucunda şimdi hepiniz ölü insan kokuyorsunuz ve bu koku dayanılmaz diyorsunuz?
Yarım ağızla gülümseyen çöp tenekesi başkanı katı ve sert bir ses tonu takınarak konuşmasına devam etti:
Çöp tenekesi olmamız her şeyi içimize alıp kabul edeceğimiz ve taşıyacağımız anlamına gelmez, bunu tüm şehre ve özellikle gelecek nesillere öğretmelisiniz. Bizim karışıklığımız sizin karışıklılığınızı ve ne kadar geride kalmış olduğunuzu gösterir? Öncelikle sizlerden istediğimiz şey bütün çöp tenekelerinin görevinin belirlenmesidir. Kimin içine hangi madde ve ne şekilde atılacak, bütün atıklar içimizde çürümeden, zamanında nasıl ve nerede değerlendirilecek? Tabiî ki en önemlisi asla ama asla içimize öldürülmüş bedenler atmayacaksınız, aksi şekilde içimize atılanları şehre üflemeye devam edeceğiz?
Üst düzey görevliler konuşulanları değerlendirmek üzere toplantıyı ertesi gün tekrar görüşmek üzere bitirdi. Kendi aralarında bütün gün ve gece alınacak kararlar için tartışmaya başladılar. Toplantı sonunda bütün çöp tenekelerinin imha edilip yerine yenilerinin konması ve halkın yapılan bu toplantılar hakkında bilgilendirilmemesi gerektiği kararı alındı.
DJ_ONUR
30.05.07
KIBRIS www.djonurcan.ile.biz