DJ_ONUR********HOŞGELDİNİZ.
SİTE SAHIBI DJ_ONUR  
  İSTEYE GIRIŞ
  ZİYARETCI DEFTERI
  SILAYT FOTO
  ONURFM CANLI DINLE
  KAYIT UYE OL
  UYE OL MUTLU OL
  YARDIM DERNEKLERİ
  İSLAM VE BİZ
  RESIMLERIMIZ
  SİTE GİRİŞ İNTRO
  İL İLCE YEREL HABER
  youtube
  İDEAL MESLEYINIZ
  ANKET YAP
  SPOR CANLI
  VİDEO İZLE SUPER
  OYUN MERKEZİ
  DUYURULARIMIZ
  Osmanlıda giyinim
  BURSA
  YEMEK TARIFLERİ - SON YENİLİKLER
  DJ_ONUR
  GAZETELER
  MP3 ODASI
  HABER MERKEZİ
  TIKLA GİRİŞ YAP
  KISISEL GUNCEL SAYAC
  UYE OL MUTLU OL
  2008 RESIMLERIM
  AŞKIMIN DUNYASI
  DERIN SEVDA
  KARA DENIZDEN AŞK
  Yeni Download Populer
  SIRLAR DUNYASI
  BIR HAYAT BİR HİKAYE
  SÜRÜCÜLER (DRIVERS
  SOHBET ODASI
  SİTENE TC KİMLİK
  PROGRAM KATEGORİLER
  SAYIMIZ FARKIMIZ
  Ülkelerin Tanıtımı
  Tarihte Bugün
  Telefon Şakaları
  Kayan Popüler Videolar
  Değişen Resimler
  ÖNEMLI DUYURU
  TV SOHBETI YAPABILIRSINIZ HEM TV IZLEYIN
  RÜYA TABİRleri
  İSİMLER VE ANLAMLARI
  KENDİ RADYONU KUR DJ OL
  GAZETE YAZARLARI
  KOMEDI BULMO
  BİR HİKAYE
  İLK MEKTUP
  Azerbaycan'ın Tanıtımını
  Tv Rlevizyon Hakkında Bilgi Tarihi Nedir
  OSMANLI Hakkında Bilgi Nedir Kimdir
  Fatih Sultan Mehmed (II. Mehmed)
  Mynet Nedir Hakkında Bilgi
  MSN Mesenger Hakkında Bilgi Tarihi Nedir
  Cem Uzan Hakkında Bilgi Kimdir
  Microsoft Hakkında Bilgi Tarihi Nedir
  Google Google Hakkında Bilgi Google Tarihi
  Müslüman virüs pornoyla savaşıyor!!!
  İkizler kendilerine özgü dil geliştirdi
  Dünyanın en pahalı 10 şehri
  Nükleer Silahlı Ülkelerin Sıralandırılması
  başörtüsü
  BAŞKA BIR DUNYA
  ŞARKI SÖLZERİ
  efektli gul
  pencere gif
  online bilgi
  DOGA GIFLERİ
  DİNİ GİFLER
  CİCEK RESİMLERİ
  DOST SİTELER
  Sigaranın faydaları süper
  AŞK OLCER
  SUPER ŞİİR OKU
  İDAA VE SON MACLAR
  SUPER ŞİİR
  gulsum şiir
  Ben Senin ugruna ölürüm
  MARALIM SIIR
  GuZéL DiYé SéVénin
  SUPER SÖZLER BUNAR
  Sapka kanunun getirdikleri
  Söze Köz Düşürdüler
  KOKU
  Hücremde sessizlik
  DJ HULYA DJ DERYA DJ Rachael Star
  s
  ORNEK
HABER MERKEZİ

SON DAKIKA
DJ_ONUR tarih 03.04.2008, 06:55 (UTC)
 

 

Kürtler, Newroz Ateşi
DJ_ONUR tarih 02.04.2008, 14:47 (UTC)
 Cumhuriyetin kurulduğu günden beri ülkede Kürtlere karşı yaptırımlar asimilasyon temelinde devam ediyor. Tarihi sürecinde Kürtler kendilerine ayrılan yerde sefaleti, yokluğu, cehaleti, kader bellemiş görünürler. Asimilasyon kendi çocuklarına koydukları isimden tutun da yaşadıkları yerlerin isimlerinin değiştirilmesine kadar sürer. Bu yolda din eksenli politikalar çok kapsamlı kullanılır.



Kürtlerin karşı karşıya kaldığı planlı ve programlı asimilasyonda özellikle yerel işbirlikçiler kullanılmıştır. Bunun da bölgedeki karşılığı belirli aşiret nüfuzuna ve ya toprağa sahip kişiler yada dini cemaatlerin liderleri demektir. Kürtlerin zaman zaman ayaklanmaları söz konusu olmuşsa da bu da kanla ve şiddetle bastırılmıştır.



2008 yılı Newroz"unun bölgedeki tansiyonuna böyle bir girişle başlamak fayda verir. Newroz kutlamalarına bu yıl şiddetin bulaşmasının başlıca nedenlerinden biri, yerel hükümet ayağının askerin sesine kulak vermesi.



Kış aylarında başlatılan hava ve kara operasyonunda, Zap ve Kandil kavşaklarının geçilememesi askerde bir moral bozukluğu yarattı. AKP hükümetinin ABD"ye vermiş olduğu siyasi çözüm sözü karşılığı ordunun kışlaya çekilmesi gerekiyordu. Bunu kendine siyasi malzeme yapan Başbakan"ın ABD ziyaretinde askeri yanında götürmesi, bu savı destekler niteliktedir.



Hal böyle olunca bölgeye bakış değişir tabiatıyla. Çünkü hükümet son genel seçimde oy aldığı seçmenini tatmin edebilmek için sözünü tutacaktır. Türkiye arenasında saygın olan ordu ise, kaybolan prestijini burada kazanmak için son kozlarını valiler ve kaymakamlar üzerinden yürütecektir. Biri "yatırım paketleri" derken diğeri "kaybolan prestijim" demiştir.



Bunun en anlamlı zemini ise Newroz kutlamaları.



Son 10 yıldır Newroz kutlamalarına 21 Mart günü dışında da izin verilir ve kutlamalarda bu tür olaylar yaşanmazdı. Bu yıl valilikler ve kaymakamlıklar başlarda “evet” izni verdiği Newroz kutlamalarına son anda “hayır”dedi. Bu durum DTP yöneticileri ve Newroz kutlama tertip komiteleri tarafından sıcak karşılanmadı. Çünkü bugün kendi tabanlarıyla buluşma noktalarıdır ve önlerinde çok önemli bir yerel yönetimler seçimi maratonu var.



Gerek kutlamalarda gerekse kutlama öncesi toplantılarda kitlelerine sağduyulu olmalarını söyleyen yöneticiler bu yasaklama karşısında halka müdahale edemedi. Kendiliğinden gelişen kitlesel gösterilerde inisiyatif halkın kendi eline bırakıldı. Ve aslında son operasyondan bu yana biriken öfkelerini gizleyemeyen polis ve askerin istediği ortam da böylelikle oluşmuş oluyordu kimilerine göre...



Kişi başına düşen bir asker ya da polisin bu sayısal çoğunluğuna anlam vermek zor olmasa gerek. Hele askerin asli vazifesi ülke sınırlarını korumak iken şehir içinde ırkçı, şöven ve militarist sloganlarla yürümesi (Her Türk asker doğar) kendini ele veren cinstendi. Adı orantısız güç olarak yansıyan bu şiddetin beslendiği kaynak belli oluyordu böylece. Kadınlara, çocuklara ve ergenlere uygulanan ve demokratik hukuk ülkesiyle bağdaşmayan bu şiddet bazı Kürtlerin de şiddete sapmalarını tahrik etmiştir. Böylece ülke yönetiminin Kürt meselesine bakışını gözden geçirmek ve hatta yerel inisiyatiflerle görüşmek düşüncesini tartışmak kaçınılmaz kılınabilir.



Bu bağlamda ordu artık bu yolla prestij kazanamayancağını öğrenmeli ve asli görevine dönmeli. Polis ise can ve mal güvenliğini sağlamakla memur olduğu insanların yakasından düşmeli. Siyasi bir partinin simgesi olan şekilci tavrını bırakmalı.



Bu bayram tıpkı Diyarbakır"daki gibi adına yakışır bir biçimde kutlanılabilirdi. Ancak vali ve kaymakamların küçük düşünmeleri meseleye “kan” bulaştırmıştır.



Yüksekova"da polisten hakaret işiten gazetecilerin, “Suçumuz ne?” sorusuna “Yüksekovalı olmanız yeterli” cevabını alarak çevik kuvvet polisleri tarafından darp edilmeleri ve makinelerinin tahrip edilmesi ise tahammülsüzlüğün göstergesidir.



1 gün yakmak için izin istenilen Newroz ateşi, izin onaylanmayınca Hakkari"nin merkez ve ilçelerinde 5 gün boyunca havai fişekler eşliğinde yakıldı… Hem de geceli gündüzlü!

 

Kürtlerin ‘iyi olma’ hakkı
DJ_ONUR tarih 02.04.2008, 14:42 (UTC)
 Ülkemizde ve bölgemizdeki bütün kötülüklerin müsebbibi olarak Kürtleri göstermek acaba ne kadar hakkaniyet ölçüsüne sığıyor? Nazım Alpman yazdı...Geçenlerde bir e-posta aldım. Üniversite mezunu genç bir Kürt okur gazetelerde, internet sitelerinde yazılanlara, televizyonlarda söylenenlere bakıp soruyordu:

-Biz Kürtlerin hiç "iyi" olma hakkımız yok mu? Hep mi kötüyüz!..

Ülkemizde ve bölgemizdeki bütün kötülüklerin müsebbibi olarak Kürtleri göstermek acaba ne kadar hakkaniyet ölçüsüne sığıyor?

Türkiye 1970"lerde sağ-sol çatışmaları ile kan kaybediyordu.

1980"lerde PKK devreye girdi.

1990"lar ise “İslamcı-Laik” muharebelerine zemin hazırlayarak geçirildi.

Bütün bunlar olurken ülkede önce bankerler kaçtı, sonra bankalar battı. İkinci dalga soygun ise bankaların sahipleri tarafından hortumlanması şeklinde hayata geçirildi.

Yabancı sermaye esir pazarından kız seçer gibi rafineri, banka, fabrika seçiyor. Beğendiğini beğendiği fiyata alıyor. Beğenmediğini ise yeniden satıyor.

Sendikalar denizanası yumuşaklığına indirgendi.

İşçiler pestil ürünü formatında geldi.

Bütün bu olumsuzluklar içinde, bütün “kurtarıcı” gözlerin reflektörü Kürtlerin üzerine dönüyor:

-Ah şu Kürtler yok mu!

Var tabii, ama hepsi de kötü mü?

Hadi dağdakileri anladık, onlar silahlı…

Kuzey Irak"takiler Türkiye"nin bütün karşı çıkmasına rağmen ısrarla bir devlet inşa ediyorlar.

Bütün varlığını Türkiye"nin varlığına bağlamış olarak inatla yasal partiler kurup sandık yoluyla temsil hakkı elde etmek için uğraşanlar, sırf parlamentoya girdikleri için "kötü" ilan edilmelerine ne demeli?..

Yaygın medya-demeç-açıklama taarruzu altında yaşayan Kürt yurttaşlarımız kendilerini çok kötü hissediyorlar.

Hiç olmazsa eline silah almamış olanlarına "iyi" olma hakkını tanıyalım.

Kim bilir: Belki sahiden iyidirler!..

 

Koleksiyoncuların sergisi
DJ_ONUR tarih 02.04.2008, 14:40 (UTC)
 Maslak'taki Elgiz Müzesi'nde açılan 'Yarının Şafağı' adlı sergi, içerdiği yapıtlar kadar, İtalya'da ve Türkiye'de çağdaş sanat koleksiyonculuğunun boyutlarına ilişkin getirdiği açılımlarla da dikkat çekiyor
Dünyanın dört bir yanında birbiri ardından neredeyse soluksuz açılan bienallerden ve fuarlardan da anlayabileceğimiz gibi, 'çağdaş sanat' olgusu ne zamandır çıkışta. Kendi dar kitlesinin sınırlarını aşarak bir tür popüler kültür olgusuna dönüşmüş olması, bu çıkışın başlıca nedenlerinden. Bugünü yaşarken bugünün görsel kültürüne sahip olmak isteyen ya da bunun kazançlı bir yatırım olabileceğini fark eden ve sayıları giderek çoğalan bir alıcı kesim de bu çıkışı olanaklı kılıyor. Dolayısıyla çağdaş sanat piyasası, Aralık'ta Miami'de Art Basel, Şubat'ta Madrid'de ARCO, Haziran'da Basel'de Art Basel, Ekim'de Londra'da Frieze, Paris'te FIAC gibi fuarlarla hareketlenirken, yalnızca yeni sanatçıları değil, yeni koleksiyoncuları da sahneye çıkarıyor. Bu tip sahnelerde Türklere pek rastlanmıyor ama bazı istisnalar da var. Julian Schnabel'den Cindy Sherman'a bir dizi ünlü çağdaş sanatçının yapıtlarının yer aldığı Proje 4L'nin sahipleri, Sevda ve Can Elgiz gibi.
Çeşitli aşamalardan geçtikten sonra varlığını artık Elgiz Çağdaş Sanat Müzesi olarak sürdüren kurumdaki son sergilerde de izlediğimiz gibi Elgiz'ler, durağan bir koleksiyonculuk yerine dinamik bir koleksiyonculuk kültürü geliştirmek çabası içinde görünüyorlar. İzleyici açısından elbette sevindirici bir durum. Geçen sergi, Necmi Sönmez'in küratörlüğünde, Elgiz'lerin resimlerini özel ilgiyle topladıkları Abdurrahman Öztoprak'ı kendi döneminin ve üslubunun yabancı temsilcileriyle birlikte sunması açısından dikkat çekiciydi; Türkiye'de daha önce görülmemiş ilginç bir sunumdu. Şu sıralar açılan sergi ise, Elgiz koleksiyonuyla çeşitli İtalyan koleksiyonlarından bir seçkiyi buluşturuyor.


Pek çok farklı yapıt
Daha önce Venedik'te çağdaş Türk sanatçıların yapıtlarını sergileyen galerici Vittorio Urbani ile Elgiz Müzesi'nden Işın Önol'un hazırladığı 'Yarının Şafağı' adlı sergi, aslında sergideki yapıtlar kadar, İtalya'da ve Türkiye'de çağdaş sanat koleksiyonculuğunun boyutlarına ilişkin açılımlarıyla da dikkat çekiyor. Önce yapıtlara bakarsak; Vanessa Beecroft'un JFK havaalanında gerçekleştirdiği 2004 tarihli bir fotoğrafı, ırk ve kölelik olgusunun dününe (ama sinsice bugününe de) dair ilginç bir yorum olarak en etkileyici işlerden. Adrian Paci'nin sanatçı olduğunu kanıtlamaya çalıştığı, Paolo Chiasera'nın siyasi ikonların gücünü yorumladığı videoları, Francesco Vezzoli'nin 2001'den bir dizi nakışlı Burt Lancaster fotoğrafı, Cuoghi&Corsello'nun sıradışı ahşap nesne-heykelleri, Loris Cecchini'nin kauçuk kapısı, Antonio Riello'nun iktidarın ve resmiyetin görsel yüzünü irdelediği Politbüro fotoğrafları da ilginç. Sergi bir bütün olarak bir söz söylemiyor; küratöryel bir çerçeve taşımıyor. Katalog metninde bunun bilinçli olduğunu yazan Vittorio Urbani, 'Yarının Şafağı'nın bu anlamda "küratörün diktatörlüğüne karşı bir saldırı" olduğunu yazıyor. Urbani, sergideki yapıtlar için illa ki bir ortak kavram aranacaksa bunun 'umut' olduğunu da yazıyor ama, bütün sanatçıların yapıtlarından umuttan ziyade umut kırıklıklarının, yaşadığımız dünyada büyük umutlara duyulan inancın çoktandır 'boş umut' ve idealist ütopyacılık olarak algılanır oluşunun yansımalarını görmek de mümkün.


Sadece video biriktirmek
'Yarının Şafağı' sergisinde 'sergilenen' koleksiyonlara gelince: Alessandro Valentinis, Marino Golinelli ya da Vezio Tomasinelli gibi bireysel çağdaş sanat koleksiyoncuların yanında, salt video koleksiyonlarıyla bugün dünyanın hatırı sayılır video koleksiyonlarından birinin sahibi olan Warly ve Robert Tomei de var. Kurumsal koleksiyonculuk ise 2004'te kurulan UniCredit Group Collection ile temsil ediliyor. Bu grubun koleksiyonundaki zengin çağdaş İtalyan sanatı koleksiyonu, zaman zaman İtalya'da kamusal müzelerde sergileniyor, kamusal müzelerin yapamadığı alımların yarattığı güncel boşluklar, böylece doldurulmuş oluyor. 'Yarının Şafağı' sergisinde bu bağlamda en çok dikkat çeken koleksiyonculuk oluşumu ise 2003'te kurulan İtalyan Çağdaş Sanat Dostları Derneği (Associazione ACACIA) yüze yakın İtalyan koleksiyoncuyu bir araya getiren bu dernek, İtalyan çağdaş sanatına yoğun destek sağlıyor ve Milano'da çağdaş sanata yönelik bir kamusal müze oluşturabilmek için çalışıyor. Ah Türk koleksiyoncuları da bu gibi amaçlar uğruna bir araya gelebilseydi!.. 1980 sonundan günümüze yalnızca İstanbul bienallerinden bile Türk ve yabancı çağdaş sanatçıların yapıtlarından müthiş bir koleksiyonla gayet zengin bir çağdaş sanat müzesi oluşturulabilirdi. Ne diyelim artık, belki yarının şafağında mı?..


 

Şeriatın kestiği parmak
DJ_ONUR tarih 02.04.2008, 14:38 (UTC)
 Anayasa Mahkemesi'nin 'davaya devam' kararını eleştiren de var, destekleyen de. Hatta koroya yurtdışından katılanlar da. "Efendim, görülen bir dava hakkında görüş belirtilemez" dedikten sonra, "nerede kalmıştık" diye görüş belirtmeye devam edenler çoğunlukta. Bu konuda görüş belirtmeyen yok gibi bir şey.
Ve siyasal kutuplaşmanın bir sonucu olarak ara renkler hızla kayboluyor, saflar belirginleşiyor, siyah ve beyaz karşıtlıklar egemen oluyor.
En çok merak edilen konu: 'AKP şimdi ne yapacak?'
İki farklı yol gözüküyor: Anayasa değişikliği yaparak AKP'yi temize çıkarmak, ya da mahkemede savunmaya ağırlık vermek, Anayasa değişikliği yoluna gitmemek.
Ben Anayasa değişikliği yapmaya kalkmanın fahiş bir hata olacağını düşünüyorum.
Birinci sorun, kamuoyunda uyanacak olan "Meclis'teki çoğunluklarına dayanarak kendilerine yöneltilen suçlamadan kurtuluyorlar" düşüncesi olacaktır. Bu durum, 'AKP'nin gizli gündemi var' iddialarını güçlendirmekten ve yeni sorunlara, iddialara zemin hazırlamaktan başka bir işe yaramaz.
İkinci sorun, Anayasa değişikliği sırasında yapılacak olan Meclis tartışmalarının karşılıklı suçlamalarla çığrından çıkmasıdır. Hele halkoylamasına gidilecek olursa tartışma kısa sürede laiklik oylamasına dönüşecektir ki başta rejim olmak üzere kimse böyle bir tartışmadan kârlı çıkamaz!
Üçüncü sorun, Meclis'in yapacağı Anayasa değişikliğini Anayasa Mahkemesi'nin nasıl karşılayacağıyla ilgili. Büyük bir ihtimalle, yapılacak olan değişikliğin Anayasa'ya aykırı olduğuna veya en azından bu dava için geçerli olamayacağına karar verecektir ki, bunun üzerine ortaya çıkacak olan kargaşa ne AKP'nin, ne rejimin ne de yargı erkinin yararına olacaktır. AKP'lilerin ortaya çıkan sorunlar karşısında 'Kapatılmak bundan daha kötü olmazdı' demeleri bile mümkün hale gelecektir.
Şu anda en azından bir sorun varsa, onun çözüm mekanizması da var. Yapılacak bir Anayasa değişikliği ile ortaya çıkacak kargaşada güçler ve kurumlar arası ilişkiler o kadar bozulmuş olacak ki, genel kabul gören, meşruiyet temeli olan bir çözüme ulaşmak pek mümkün olmayacak diye korkarım.
En doğru yol, AKP'nin kendisini Anayasa Mahkemesi'nin önünde savunmasıdır. Gerçekten gizli bir gündemleri yoksa, şeriat devleti kurmak gibi bir niyetleri yoksa, iddianame yeteri kadar sağlam değilse, Bazı AKP'liler aşırıya kaçan açıklamalar yapıp uygulamalara yönelmeleri partinin bir 'odak' sayılması için yeterli değilse...
Mahkemeye gelip bunları anlatsınlar.
"Biz değil miydik AB'ye başvuran, şeriatçıların AB'de işi ne" desinler...
Şimdi yenilgi gibi gözüken bir durumu lehlerine çevirebilirler.
Hem unutmasınlar, şeriatın kestiği parmak acımaz...

 

Ne iyi ki Saddam devrildi
DJ_ONUR tarih 02.04.2008, 14:36 (UTC)
 İşgal sonrası Irak'ta yaşananlar, Saddam diktatörlüğünün vehametini unutturdu. Direnişin durdurulamamasına rağmen, kitle imha silahlarını kullanmış bir diktatörün devrilmesi doğruydu Saddam Hüseyin'in devrilmesi için savaş açılmasını desteklemiştim.
2003'ten beri Irak'ta bizzat yaşadıklarım büyük çaplı askeri güç gösterilerine inancımı sarstı, ama işgale verdiğim desteği de geri alamam. Zira o da Irak'ta bizzat yaşadıklarımdan kaynaklanıyordu.
Totaliter bir rejimi soyut olarak bilmek başka, yaşayıp görmek başka. Irak 1980'lerde öyle korkutucu bir yerdi ki, Bağdat'tan Şam'a gittiğinizde bir anda liberal ve hümanist bir ortama gelmiş gibi hissederdiniz. Suriye'de insanlar gizli de olsa konuşurlarken, Irak'ta tek heceli bir muhalif söz bile duyamazdınız. Ülkenin tamamı aydınlatılmış bir hapishane avlusu gibiydi. İşgal sonrası yaşanan olaylar, Irak'ın o zamanlar ne kadar kötü bir yer olduğunu ne kadar da kolay unutturabiliyor...
Birçokları gibi ben de Saddam'ın kitle imha silahlarının olduğuna, dahası insanlık suçları sicili nedeniyle Irak'ı işgal etmenin ahlaki bir görev olduğuna inanmıştım. Karmaşadan korkan biri olarak da, savaş sonrasındaki geçiş döneminde Pakistan'ın Pervez Müşerref'i veya Mısır'ın Hüsnü Mübarek'i gibi iyi kalpli bir diktatörün ortaya çıkmasını tercih ediyordum.
Ama anarşi tehlikesi konusunda haklı çıksam da, savaşın makul bir sürede genel olarak iyi sonuçlara yol açacağını varsaymakta haksız çıktım. Zira işgalin hızla değişen ve kontrol edilmesi zor bir duruma sürükleneceği belliydi. Yine de Saddam'ın BM silah denetçilerinin işini yıllarca engellemesi onun suçlu olduğu hissini uyandırıyordu, üstelik bazı silahları olduğu ve bunları önceden kullandığı bilinirken. 11 Eylül'den sonra hiçbir iş şansa bırakılamazdı.

Türkiye sınırı neden kullanılamadı?
İşgali destekleyen herkesin yapması gerektiği gibi ben de, bu işin yürütülmesinde de bir miktar bürokratik beceriksizlik bekliyordum. 1999'da Kosova'daki ihtilaf da böyle bir beceriksizlik öyküsüydü, ama yine de Clinton yönetiminin makul ölçüde bir siyasi ve askeri birlik sağlamasıyla, Dışişleri ve Savunma bakanlıkları birbirlerinin boğazına çökmeden bu iş kotarılabildi.
Irak'taki hatalarına 'Yeterli sayıda askerimiz yoktu' gibi mazeretler bulmaya çalışan Bush yönetimindeyse, ordu ve dışişleri uzun dönem birbirleriyle çatıştı. Bu uyuşmazlık, Amerikan askerlerinin Irak'a Türkiye sınırından girmesi için Türkiye'den izin alınamamasının sebeplerinden biri oldu. Bunun suçunu Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell veya başkan yardımcısı Dick Cheney'de değil, bizzat Başkan Bush'ta aramak gerekir. Başkan, organik bir bütün halinde çalışmadığı zaman ekibini yola getirmesini bilmeliydi.
Küçük düşmek iyi bir şey değil. Irak'ta asayiş sağlamada yaşanan hezimet, 'Acaba bu savaş başından yanlış bir fikir miydi' sorusunu akla getiriyor. Bu soru daha yıllarca dile getirilecektir. Benim şahsen kitle imha silahları ve Irak'ta kendi yaşadıklarım nedeniyle, savaşı desteklemekten başka çarem yoktu. Saddam'ın yönetim şekli normal diktatörlüğü bile aştığından, 'demokrasinin yayılması' fikrine şüpheyle yaklaşmama rağmen Saddam'ın devrilmesinin doğru olacağını düşündüm.
Trajediden kaçınmanın yolu, trajik düşünmektir. Balkanlar'ı işgal edenler buradaki halklar hakkında idealist sözler etmişti, ama planlarını aynı derecede bir idealizmle yürütemediler. Irak işgalini planlamak için görevlendirilenler ise Iraklılara dair idealist sözler etmekle kalmayıp, can sıkıcı gerçekleri görmezden gelen söylemlerine kendileri de inanmaya başladı.
Irak'ta işimiz henüz bitmedi. Daha kötüsü, sürecin tam ortasında bulunuyoruz. Ülkede kurulacak ulusal bir birlik hükümeti, ABD ordusu hariç hiçbir dayanağı olmayan birkaç adamdan oluşacak. Irak'a aralıkta gittiğimde edindiğim izlenim şöyle: Köyler ve şehirler birer birer kendine geliyor ve halk Amerikan askerlerinin gitmesini istemiyor.

 

<-Geri

 1  2 Devam -> 
DJ_ONUR  
 
Kullanıcı adı:
Şifre:
 
SITAR GUNDEM  
 
islamiweb.net
 
GAZETELER  
 






 
HOŞGELDINIZ 29343 ziyaretçiDJ_ONUR*****

www.fenerbahceoniki.tr.gg

www.ligtvmac.ile.biz 24 SAAT CANLI HABER SPOR MAGAZIN LIG TV

www.kodbanks.tr.gg

www.ligtvmac.ile.biz 24 SAAT CANLI HABER SPOR MAGAZIN LIG TV

www.kodbanks.tr.gg

www.ligtvmac.ile.biz 24 SAAT HABER SPOR MAGAZIN LIG TV

www.kodbanks.tr.gg

www.ligtvmac.ile.biz
24 SAAT HABER SPOR MAGAZIN LIG TV..
İzlenme: 22372
Toplam: 1754620
2009-2010 sezonunda takimlarimiza basarilar dilereiz...... www.ligtvmac.ile.biz. COPYRIGTS www.ligtvmac.ile.biz ©2009



www.djonurcan.ile.biz

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol